23 Kasım 2009 Pazartesi

Yaşlı bir kent, Geneve...



Hep derler, Avrupa insanı mesafeli, insan ilişkileri gelişmemiş, her şey çok düzenli ama sıcaklık yok diye. Kimi bildiğinden kimi duyduğundan. Yunanistan ve İtalya bu sözleri yalanlıyordu, İsviçre'ye geçtiğimizde ise sadece iklim değil insanlar da öyle bir değişime uğradı ki bu söylentilerdeki gerçeklik payını gördük.
Göl çevresindeydi Geneve, kentin sakinleri de (gerçekten de sakinlerdi) gölün durağanlığına ayak uydurmuş olmalıydı. Hak vermemek elde değil, biz de ağır ağır yürüyüp sık sık durduğumuzu fark ettik.
Akşam altıdan sonra her yer kapandığı için market bulamadık, karnımızı doyurmak için tek çare McDonalnds'tı. Bereket orada bir genç kalabalığı vardı. Karnımızı doyurduktan sonra nasılsa açık kalmış bir bakkal gördük, şarap alacaktık ama saat 9'dan sonra sokakta içmek yasakmış. Yürümeye devam ettik, galiba üniversitenin şenliği vardı ve tüm kent oraya toplanmış gibiydi. Zira orası hariç her yer bir gün evvel insanları tarafından terk edilmiş izlenimi uyandırıyordu. Bu sakin kentin sokaklarında kedi köpek gibi yaygaracı hayvanlar görmek tabii ki mümkün olamazdı. Onların yerine gölde sakin ve asil yüzen kuğuları vardı. Bu da beni cezbeden tek yanıydı.
Tren garında yattıktan sonra Sturbucks'ta ettik kahvaltımızı. Buradan bakınca "donu yok giymeye tahtırevanla gider mıçmaya" hesabı duruyor ama oranın standartlarında en ucuz yerdi. Günün çok erken saatleriydi ve insanlar işlerine gidiyorlardı ama birçoğu araba yerine değişik vasıtalar kullanıyorlardı. En yaygın olan da bisikletti. Eh o sükuneti mobilet egzozu patlatarak bozacak halleri yoktu ya. Takım elbiseli bir adam, ayağında şu bizim çocuklara oyuncak niyetine verdiğimiz scooterlar, işe gidiyordu. Bizde olsa ciddiyetsizlik olarak addedilecek, "hiç konumuna yakışıyor mu" dedirtecek bu durum o ciddiyet kentinde gayet olağandı. Sanki ciddi kavramımızda bir terslik var.
Öğle vakti, gezmeye devam ettik kentin merkezinde. Fazla araba geçmiyordu, geçen sessiz geçiyordu. İnsanlar genellikle tek yürüyorlardı. İki kişi yürüyenler ağızlarını oynatıyorlardı, nasıl bir konuşmaysa ses çıkmıyordu. Sessiz, sedasız, içi geçmiş, köşesine çekilmiş bir yaşlı gibiydi Geneve. Ayrıca modern bir kiliseleri vardı, fazlasıyla ruhsuz, sanat yoksunu.
Sevmemiştim orayı, ne kadar para verirlerse versinler yaşamak istemem. İyi ki gördüm yine de,
öyle bir yer de varmış dünyada. Nasıl bir yerde yaşamak istemeyeceğimin cevabı oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder