11 Kasım 2009 Çarşamba

Bir de uyandım, Akropolis


Atina'ya indiğimizde hava kararmıştı. Sakin ve huzurlu Selanik'ten sonra Atina karışık geldi. Çok geç bir saat olmamasına rağmen sokaklarda fazla insan yoktu. Haritayla şehrin merkezine kadar geldikten sonra rast gele dolanmaya başladık. Bir apartman kapısının önüydü galiba, iki evsiz adam oturuyordu, epey pejmürdeydiler. "Gölge etmeyin başka ihsan eylemeyiz" dercesine, ikisinin de elinde tuğla kalınlığında kitaplar, biri ortalarında diğeri son kısımlarda. "Param yok ama kültürüm var" deseler yeriydi ama öyle bir şey demek gibi dertleri yoktu anlaşılan. Memleketimde yerleşmiş "Kıroyum ama para bende" zihniyeti var bir de.
Plaka sokağını duymuştuk epey, Atina'da yaşasaydım sürekli oraya gitmek isterdim gibi geldi. Şehrin geneline göre epey sıcak bir ortam gibi gözüktü bana. Arap Şükrüvariydi. Nedense gece girmek mümkün olmadığı halde dibine kadar gittik, sabah erkenden içeri girebilmek için önüne uyku tulumlarımızı serdik. Sokaktan gençlerin sesi geliyor, uykumu bölerek sokakta yattığım ilk gece olduğunu bana hatırlatıyordu. Garip olan önceden düşündüğüm kadar tedirgin olmamamdı. Daha sonraki günlerde orada burada yatma konusunda daha da laçkalaşabileceğimi bilmiyordum henüz. Yurtdışında geçirdiğim ilk gecede, bir ağacın ve yıldızlı gökyüzünün altında uyurken sanıyorum ki yüzümde tatlı bir tebessüm vardı. Uyandığımdaysa karşımda Akropolis.
Sabah uyandığımda önümden herhalde o sokakta oturan bir kadın geçti. Ben "aman şimdi soracak, söylenecek orada yatmama" derken kadın gülümsedi, el salladı, rahat uyuyup uyumadığımı sordu. Ezberim şaştı.
Akropolis'e girdim, Antoni daha önce girdiği için kapıda bekledi beni. Girmesem bir yanım eksik kalır mıydı? Bence hayır, oraya gelen birçok insanın da gitmiş olmak için gittiğini düşünüyorum. Kimi turistik yerlerin tuzak olduğu hissine ilk orada kapıldım. Evet tarihi eserler korunsun da ben ona verdiğim parayla Atina'yı daha iyi tanıyacak bir şey yapabilirdim diye düşünüyorum.
Bu arada yol arkadaşım Antoni'yle gerginliğimiz devam ediyordu veya bana öyle geliyordu. Candan arkadaşlarımdan biriyle gidemediğim için yanıyordum ve acaba yola tek mi devam etsem diye geçiyordu aklımdan. Bir yerde İzlandalı bir çiftle konuşarak beni epey şaşırttı, o da benim buna şaşırmama şaşırdı. Sorun belli olmuştu, yanlış anlaşılmalar. Bir yerde elbet kıracaktık.
Karnımızı doyurmak için bildiğimiz simidin elips şeklinde olanlarından aldığımızı hatırlıyorum. Heyecanlı konuşan insanları. Ama coşku dolu haller benim için milletlerin kültürleri arasında ayırt edici bir özellik değildi henüz.
Akşamüstü Patras'ta olacak şekilde bindik trene. Antoni beni yapmacık bulduğunu söyledi, ben de onu soğuk bulduğumu. Gerginliğim tırmanıştaydı. Ama yapacağım ilk uzun feribot yolculuğunun heyecanı ağır basıyordu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder